Dokunmak kalbe giden en kısa yol!
Neşe içinde bir bilinmeyene doğru, hiç tanımadığım insanlara doğru, hiç tanımadığım ama metini çok duyduğum son contemporain zen ve tantrik masterlardan benim için en iyisine doğru ilerliyorum. Paris’teyim.. yıllardır kullanmadığım dil kendiliğinden dökülüveriyor, canlanıyor hiç ummadığım halde...Eski parisien bir kapı açılıyor birkaç kez zile basınca. Kapı büyük bir bahçeye açılıyor. Sağlı sollu dükkan havasında cam kapılar var. Duvarlarda resimler, posterler... Tanıdık bir hava. Derken bir minik bir tiyatro salonuna geliyorum yerler ahşap. Dame de Sion daki Grande Salle’ımızı hatırlatıyor bana o koku aynı koku... sanatın tozuyla, tiyatroyla, ahşabın esansı demek o kokuyu doğuran. Koku beni anılara götürüyor birkaç saniye ve içimde tatlı bir nostalji rüzgarı demleniyor. Ayakkabıları dışarıda bırakıp içeri giriyoruz. Kendime bir yer seçiyorum. Oturuyorum. O hala yok. Heyecanım dorukta. İçeride kısık sesle değil bayağı eğlenceli bir tonda sağ sol yanımda oturan fransızlarla tanışıy...