Dokunmak kalbe giden en kısa yol!

Neşe içinde bir bilinmeyene doğru, hiç tanımadığım insanlara doğru, hiç tanımadığım ama metini çok duyduğum son contemporain zen ve tantrik masterlardan benim için en iyisine  doğru ilerliyorum. Paris’teyim.. yıllardır kullanmadığım dil kendiliğinden dökülüveriyor, canlanıyor hiç ummadığım halde...Eski parisien bir kapı açılıyor birkaç kez zile basınca. Kapı büyük bir bahçeye açılıyor. Sağlı sollu dükkan havasında cam kapılar var. Duvarlarda resimler, posterler... Tanıdık bir hava. Derken bir minik bir tiyatro salonuna geliyorum yerler ahşap. Dame de Sion daki Grande Salle’ımızı hatırlatıyor bana o koku aynı koku... sanatın tozuyla, tiyatroyla, ahşabın esansı demek o kokuyu doğuran. Koku beni anılara götürüyor birkaç saniye ve içimde tatlı bir nostalji rüzgarı demleniyor. Ayakkabıları dışarıda bırakıp içeri giriyoruz. Kendime bir yer seçiyorum. Oturuyorum. O hala yok. Heyecanım dorukta. İçeride kısık sesle değil bayağı eğlenceli bir tonda sağ sol yanımda oturan fransızlarla tanışıyorum. Fransızlarla sessiz sohbet pek olası değil. Eski önyargım yükseliyor yoga ortamında hoca gelmeden böyle bağrış çağrış olmayı yadırgıyor bünye önce. Kibar bir tonda karşımdakileri de ayarlamaya çalışıyorum kendimce:) ön yargı+kontrol geldi oturdu yanıma ne kolay di mi?Derken 1.80 den haylice uzun, dimdik duruşlu, saçları kazınmış, gözlüklü, gülüşünde harika bir gamze olan yaşı 75 ve üzeri olmasına rağmen hiç ama hiç göstermeyen canım hocam içeri giriyor. O da ne? Bağdaşta  oturup kısık bir gülümseme, bilmiş bir tavırla bize sakin bakışlar fırlatmasını falan beklerken... Beklenti de geldi oturdu benim masa kalabalık üçledik:) O odada dolaştıkça önüne gelen herkese sarılıyor. Ve şapır şupur öpüşme sesleri...Ben şoktan yerimden kımıldayamıyor izliyorum. Ön yargı+kontrol+beklenti de benimle tabi:)4 ümüzünde ağzı açık... Derken önüme geliyor ben bakışlarımı yere deviriyorum belki es geçer diye. Bonjour Mademoiselle! Ahhh kaçış yok. Yüzümü kaldırıp gülümsüyorum. Ve ilk soru Ça va? La vie est belle? (Nasılsın, hayat nasıl, güzel mi)
Bir fransız nezaketiyle elimi elinin üzerine alıyor ve beni ayağa kaldırıyor. Benim dörtlü yere silkeleniyor ama paçalarımdalar hala yapış yapış.. Gözlerime bakıyor ve sanki yıllardır tanışıyormuşuzcasına sımsıkı sarılıyor. Ellerim ne yapacağını bilmiyor. Birkaç patpat yapıyorum ah canım ne iyi ne iyi gibi. Hafifçe uzaklaştırıyor kendinden ve gülümseyerek şöyle diyor. Sen amerikalılar gibi patpat mı yapıyorsun biri sana sarılınca kabulun bu mu? Mosmor kesiliyorum hayır yani pembe değil morarıyorum. Az önce paçalarımdakiler gelsenize bir cevap vermeye yardım etsenize bakıyorum hepsi vınlamış arazi. Tekrar sarılıyor bırakıyorum kendimi. “Nefes al” diyor sakince..O bırakış ardından gelen yüzlerce bırakışa kapı oluyor her seferinde her karşılaşmamızda...
Ben hayatımda masajdan dahi kaçarken, kendim istemediğim sürece kimseye sarılmak istemezken hepsinin müdavimi oluyorum. Varlığım dokunulmak istiyor. Tüm bu çalışmalar boyunca kaybettiğim elementim hava ile dost oluyorum. Hava elementi-kalp chakrası ile ilişkili ve dokunma duyusu. Nerden sağlama yaparsam yapayım aynı yere geliyor. Günlük pratiğime abhyanga self massage ekliyorum. Kimi bulsam çocuk gibi üstüne zıplıyorum. Bugün ki sedefle ilgili yazımda yazmıştım özellikle sedef varsa dokunulmak çok önemli. Eşinize, sevdiklerinize bol bol (kalbin arkasını, kürek kemiklerinin arasını-burası cok önemli kadim bir nokta)sırtınızı sıvazlatın. Ben bu konuda şanslıyım şimdi anlıyorum kıymetini eşimin kızımın. Sadece başkalarına sunulan bir eylem olarak değil size de sunulsun izin verin, kabul edin. Nefes alın verin. Madde bedene, pranik beden de eşlik etsin ki alt katmanlara erişsin. Kendinize banyodan sonra yağ vs sürerken bunu bir dokunma seremonisine çevirin. Dirseklerinize dizlerinize kalbinize bacaklara başınıza saç derinize ayaklarınıza uzun uzun masajımsı yavaş hareketlerle dokunun. Bir üçgün yapın bakın 4. Gün beden çocuk gibi nasıl geri ister? Herhangi bir konuda iyileşme için her katmanı özenle ele almak gerek hiçbirini es geçmeden... Bir sonraki yazı için havalı bir bağlama yapamıcam bilmiyorum içimden ne gelir belki gelmez...:))
Sarıldım ama okuyanlara benle satırlarımı yaşayanlara:)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hatta bazen uzak kalıp özlemek...

Eskiyi yıkmak yeniyi kucaklamak hep kolay olsa..

sen hep burda kal melek!