Doğamız sabırmış bir zamanlar...

Yere serdiğim matın üzerinde yüzükoyun yatırdığım küçücük bir adım ilerlemeye çalışan kızıma bakıyorum. Çabalıyor da çabalıyor..İlk başlarda ağlardı şimdi yerini ufak çığlıklara bıraktı ara ara gülücüklerle eşlik ettiği.O küçücük bir itiş ilerleme onun için o kadar önemli bir o kadar da zor...Minnacık ayaklarıyla yeri itiyor itiyor ama göbeğinin üzerinde olduğu yerde yüzüyor sanki..Yine de yılmıyor nefes nefese kalana kadar çabalıyor..Bense sabırsız ne zaman göreceğim o adımı diye içim acıyarak ona bakıyorum. Çoraplarını çıkarıyorum ki zemini hissetsin ayakları kaymasın...Henüz 3 aylık bedeniyle ve ruhuyla gayet sabırlı ve azimli...Nasıl oluyor bu çok garibime gidiyor..Biz insanoğlu böylesine yavaş ilerleyen yerden yavaş yavaş yükselen bir doğayla yaratılmışken böylesine sabırla donatılmışken özümüzde, merak ediyorum zincir nerede kırılıyor?Ne zaman kaybettik özümüzdeki yavaşlığı, sabrı?


Doğadaki hemen hemen tüm hayvanlar doğar doğmaz ayaklanıyor...Aslanlar, zebralar ne titrek bacaklarıyla yürüyor hemen...ne bileyim kaplumbağalar birkoşu denize yüzüyor...Doğa acımasız hayvanlarda yavaşlığa yer yok..Onlar hemen çevik olmak zorunda belki...Hemen öğrenmek zorunda..Oysa insan ne kadar farklı..Önce emekle, sonra sırala sonra adımlar...İnsan doğada yaşarken de evrimi bu kadar yavaşmıydı acaba?
Herşeye acele ediyoruz...Yavaş olmayı şimdiyi seven ben bile kızım doğduğundan beri bir an önce büyüsün bir an önce konuşsun hep bir bir an önce ile şimdiyi kaçırmaya başlamışım ki evren bana ciddi bir geri bildirimle gösterdi bunu..Bunun ne olduğunu şu an paylaşmak istemiyorum ama bir kez daha emin oldum ki ağzımızdan çıkan her söz gerçek olma potansiyeli taşıyor..Bazen farkında olmadan belli sözleri çok tekrarlıyoruz adeta mantramız haline geliyor ki..Bunu sürekli eko olarak duyan evren bu isteğimizi hemen bize geri veriyor.Sadece ne yazık ki bu bazen negatif bir cümle alışkanlığı olabiliyor...

Son günlerde çok duyduğum bir 21 aralık kaosu var..DÜnyanın sonuyla ilgili zaten duymayan yoktur..Duymayı bırakın İzmir de yok enerjisi yüksek bir yer diye otellerde yer ayıranlardan tutun da evde yiyecek depolayanlara..Korkudan uyuyamayanlar, nereye kaçsam diye plan yapanlar... Bana öyle geliyor ki o gün eğer bir kıyamet ya da kaos yaşanacaksa toplu korku enerjisinden olacak en sonunda..Herkes bir yerlere kaçışmaya çalışırken, sinirler altüst olmuşken...
21 Aralık gerçekten de önemli bir dönüm noktası olabilir dünyadaki hızlı değişimler adına ki bu çağ bence 21 aralığı beklemeden başladı bile...Kullandığımız kelimelere, düşüncelerimize, hayallerimize gerçekten dikkat etme zamanı..Çok şeffaf zamanlar yaşıyoruz geribildirim ve enerji anlamında..Ve yine farkettiğim mesajlar çifter çifter geliyor adeta bir teyid var en azından benim hayatımda...Bence nereye kaçsak ne yapsak demeden önce telaşla etrafa saldırmadan önce doğamıza geri dönelim, o bebeklik günlerimizdeki gibi..Sabırla, anda kalarak, geleceğe endişe ile bakmadan..Şimdiyi en güzel şekilde yaşayarak..O zaman ister 21 aralık olsun ister dünyanın son günü..Tüm insanlık aynı vibrasyonla aynı umutla, huzurla şimdiyi yakalayabilirse tarih bile yeniden yazılmaz mı?Sonsuz olasılıklar denizinde, şu kuantum evrende her an yeni bir olasılık varken, olumsuz olanı seçmek niye?

Ben kendi adıma yeni öğretmenim minik kızıma her gün şükrediyorum..Ne mutlu bana, her daim yanımızda olan harika kocama..Sizi seviyorum, mutluyum, elbette artılar gibi eksiler de var hayatımızda... hayat dengeyi veriyor bir şekilde...
Om mani padme hum!

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hatta bazen uzak kalıp özlemek...

Eskiyi yıkmak yeniyi kucaklamak hep kolay olsa..

Bir mektup ki başucumda saklarım onu ben...